Gökhan Tekin'in Web Sitesine Hoşgeldiniz.
İslamiyet Ruhum Türklük Bedenimdir  
  TurksRaider
  Yüce Dinim İslamiyet
  Yüce Soyum Osmanlı
  Mustafa Kemal Atatürk
  TurksRaider Videos
  Büyük Türk Devletleri Ve Tarihleri
  Büyük Tarihimizden Kesitler
  => Osmanlı Devletinin Asya Politikası
  => Osmanlı ile ilgili duymadığımız birkaç ayrıntı
  => Yüce Peygamberimizin Türkler Hakkındaki Hadisleri
  => Türkler Hakkında Söylenen Sözler
  => Son Kale Medine
  => Osmanlının Düzeltemediği İmajı Kim Düzeltmiş
  => 1821 Mora İsyanındaki Patrik
  => Cahar Dudayev
  => Ulu Önderin mason localarını kapatması
  => 31 Mart Vakası Ve Gök Sultan AbdülHamid Hana Yapılan Haksızlıklar
  Birazda Benden
  Kavak Yelleri Dizisi Bölümleri
  Yapmış olduğum Modifikasyonlar
  Faydalı Bilgisayar Programları
  Ziyaretçi defteri
  Gökhan'ın Posta Kutusu
  Site İstatistikleri
  Anketler Bölümü
 

TurksRaider News

Gökhan Tekin

Kartınızı Oluşturun
Osmanlı Devletinin Asya Politikası
OSMANLI DEVLETİ’ NİN ASYA POLİTİKASI ( XVI. VE XVIII. YÜZYIL )*



Anayurtları orta Asya’ dan çıktıktan sonra tarihi gelişmeler sonucunda balkanlardan Sibirya’ nın en doğusuna kadar yayılan ve hemen hemen dört bin yıllık bir geçmişe sahip olan Türkler bu kadar geniş coğrafya üzerinde ve bu kadar eskiye uzanan mazi içinde gerek kurdukları devletler bünyesinde gerek başka devletlerin tabiiyetinde gerekse bağımsız topluluklar halinde göçebe yarı göçebe ve yerleşik hayat şekillerinin hepsini tecrübe edip içinde bulundukları şartların getirdiği zorunluluklara bağlı olarak gerektiğinde savaşıp her zaman büyük medeniyet ve büyük kültür hamlelerinin öncüsü ve teşvikçisi oldukları gibi Göktürk Selçuklu ve Osmanlı devleti örneklerinde olduğu gibi kimi zaman çağının süper devletlerini kurarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.¹

Türk toplumları yayıldıkları geniş coğrafyada aynı zaman dilimleri içerisinde değişik teşkilatlanmalara girmişler ve çoğu zaman aynı anda birkaç Türk devleti birden var olmuştur. Tarih boyunca bu ve buna benzer durumlar meydana gelmiş ve bu devletler birbirleri ile çeşitli münasebetlerde bulunmuşlardır. Bu münasebetler yere zamana ve şartlara göre kimi zaman olumsuz bir seyir takip etmiş hatta bazen iki Türk devleti savaşmak zorunda bile kalmıştır. Çok ayrı mekânlarda yaşıyor olmanın getirdiği kültürel farklılaşmalar ve siyasi mecburiyetler bu gibi sonuçların ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Balkanlar hariç Osmanlı devleti’ nin ilişkide bulunduğu Türklerin genellikle üç bölgede toplandığı görülmektedir. Bunları şöyle sıralandırabiliriz: Kırım Kafkasya Türkistan.

Konumuzun Osmanlı devleti’ nin XVI. ve XVIII. yüzyılda Türkistan üzerinde izlediği politikalar olması hasebiyle ağırlık merkezimizi daha çok Kafkasya Türkistan bölgesi ve burada kurulan hanlıklar ve bu hanlıkların Osmanlı – İran ilişkileri üzerinde oynadığı rollerin neler olduğu konusu oluşturacaktır. Fakat konuya hâkim olabilmemiz için Osmanlı devleti’nin yine bu dönemde Kırım üzerinde izlediği politikalardan da kısaca bahsetmekte yarar olacaktır.

KIRIM

Kırım coğrafi olarak Karadeniz’in kuzeyinde yer alan bir yarımada dır. 1420 – 1783 tarihleri arasında aynı isimle kurulmuş olan kırım hanlığı’ nın hâkimiyet alanı ise Kırım yarımadası Taman yarımadası Kafkasya’nın kuzeyinde Kuban bölgesi ve kırım’ ın kuzeyindeki Kıpçak bölgesini kapsamaktadır.

Altınordu devleti’ nin önemli bir bölgesi olan kırım bu dönemde yönetime muhalif bey ve hanların üssü durumundadır. Altınordu devleti’ nin yıkılma sürecine girmesi sonucunda hacı giray tarafından 1438’de kırım hanlığının bağımsızlığı ilan edilmiştir.

Kırım üzerindeki Ceneviz - Osmanlı çekişmesi uzun süre devam etmiştir. Kırım’ ın Osmanlı tabiiyetine girmesi 1475’ te olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’ in buraya gönderdiği Gedik Ahmet Paşa Nurdevlet Giray’ ı tahttan uzaklaştırarak yerine Mengli Giray’ ı geçirmiş ve bu handa Osmanlı tabiiyetini tanıdığını bildirmiştir



¹ BOA Osmanlı belgelerinde Kafkasya – Türkistan – Kırım giriş kısmı.

Osmanlı devleti için gelişen Rus tehlikesi karşısında kırım hanlığı’ nın önemi daha da artmıştır. Ruslara karşı sefer teşkil etmesinden başka konumu itibarıyla Avusturya ve İran’ a karşı da kullanılabilecek durumda olması Osmanlı devleti’ nin Kırım ile daha yakından ilgilenmesini gerektirmiştir. Buna mukabil İranlılara karşı gösterdikleri kahramanlıktan dolayı Mehmet Giray han’ın kardeşi ve oğullarının ödüllendirilmesine dair belgede şu ifadeler geçmektedir. “Mehmet Giray han dâmet me’âlihin Şirvan muhâfazasında olan karındaşı ve oğulları muhâbere-i mezburda bile olup enva’-ı dilâverlikleri ve merdânelikleri zuhura gelup tâife-i dalâlet-şiârın serdarları olan mezbur Selmas han mecruhan firar edup cunud-ı muvahhidin ganimin ve salimin avdet ve müracaat eylediklerin bildirmişsin ve dahi ol diyar-ı meymenet âsâra mete’allık vesâir umura müteferri’ her ne arz u ilâm eylemiş isen mufassalan malum şerifim olmuştur. Mûmâ -ileyh han dâmet me’âlihinin karındaşı ile oğullarına vakı’ olan hidemat-ı mebrureleri mukabelesinde ellişer bin akçe terakki inayet ü ihsan olunup her birine istimalet-nâmeler yazılup sana gönderilmiştir. Buyurdum ki…”¹1571’ de Moskova önlerine kadar ilerleyen Devlet Giray II. Selim tarafından “taht algan” ünvanıyla ödüllendirilmiş ve tebrik edilmiştir.

1774’e kadar kırım – Osmanlı ilişkileri tabiîlik-metbûluk çerçevesi içerisinde devam etmiştir. Osmanlı devleti kırım hanlığına geçenlere hanlık alameti olarak berat veya menşur ile kılıç ve sancak vermiştir. Han adına hutbe okutulmuş ve sikke bastırılmıştır. Kırım hanları sıraları geldikçe hanlığa geçmişler ve hanlıklarını Osmanlı devletine tasdik ettirmişlerdir. Ancak bu durum II. Mehmet Giray’ ın isyanından sonra değiştirilmiş; bundan sonra Osmanlı devleti hanları kendi tayin etmiş hutbede önce padişahın daha sonra hanın adı zikredilmeye başlanmıştır. Bu durum ise daha sonraki dönemde Rusların şahin giray’ı Osmanlı devleti aleyhinde kışkırtmaları esnasında propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır.

Kırım hanlığı ile Osmanlı devleti arasında genellikle olumlu geçen ilişkiler kimi zaman bozulmaya yüz tutmuştur. Bunun başlıca sebeplerini şöyle özetleyebiliriz: devletin Kırım Hanlarını sefere çağırması yüzünden savunmasız kalan Kırım kuzeydeki yağmacı Rus kazaklarının istilasına maruz kalıyordu. Bu durumun verdiği rahatsızlıktan başka Osmanlı devleti tarafından kimi zaman Kırım hanlarına hükümranlıkları dikkate alınmadan herhangi bir kumandanmış gibi davranılması Kırım’ ın Divan-ı Hümayunda herhangi bir vilayetmiş gibi değerlendirilmesi ve bu anlayışa dayalı bazı isteklerde bulunulması tepkilere yol açıyordu. Nitekim II. Mehmet Giray (1577–1584)ve III. Mehmet Giray (1623–1627)dönemlerinde görüldüğü gibi bu durum bazı çatışmalara neden olacak kadar büyümüştür. Fakat bu durumlar istisna şeklindedir. Genel itibarıyla kırım hanlığı’ nın Osmanlı devletine büyük yarar ve yardımları dokunmuş; Osmanlının balkanlarda ve Avrupa da uzun süre kalmalarında ve Rus yayılmacılığının hızının kesilmesinde önemli katkıları olmuştur.

Güneye ve sıcak denizlere doğru inmeyi kendine hedef seçen Rusya için Karadeniz’ e açılabilmenin tek yolu Kırım’ ı ele geçirmekti bunun için uzun zamandır uğraşan Rusya Osmanlı devleti ile 1774’ te imzaladığı küçük kaynarca antlaşması sonucunda bu hedefine ulaşma yolunda çok önemli bir adım atmıştır. Bu anlaşma ile Kırım Osmanlı tabiiyetinden çıkartılarak bağımsız oldu. Kırım’ ın bağımsızlık kisvesi altında Rusya kontrolüne girmesinin Osmanlı devletine çok zararı olmuştur. Böylelikle Osmanlı devleti’ nin Karadeniz’deki hâkimiyeti büyük ölçüde sona ermiş Rusya’nın Eflak Boğdan’ a müdahale ve Hıristiyan ahaliye yönelik propaganda yapma imkânı doğmuştur. Ayrıca İstanbul boğazının tahkimi de zorunlu hale gelmiştir.


¹ BOA Mühimme defteri nr. 42hk. 644


Kırımlılar kendilerine verilen bağımsızlığın kısa sürede Rusya tarafından işgal edilmeleri sonucunu doğuracağını anladıklarından ulema ve mirzalardan oluşan bir heyeti İstanbul’ a göndererek himayelerini istemişlerdi. Fakat Rusya ile antlaşma imzalanmış olduğundan bu isteğin yerine getirilmesi mümkün olmamıştır.

Kırım’ ın kaybını hazmedemeyen Osmanlı devleti’ nin Kırım’ ı kurtarmak için yaptığı her teşebbüs daha büyük kayıplarla sonuçlanmıştır. 1784 antlaşması ile Kırım’ ın Rusya’ ya ilhakı tanınıyor ve böylece Özi gibi önemli bir eyalet de elden çıkmış oluyordu. 1792’ de imzalanan yaş antlaşması ile Dinyester’ e kadar olan arazi Rusya ya bırakılıyordu. 1812 yılında imzalanan Bükreş antlaşması ile Bucak’ ında elden çıkması üzerine Kırım Hanlığının bütün toprakları Rus hâkimiyetine altına girmiş oldu.

Kırım’ ın Rus işgaline girmesinden sonra Müslüman Türk ahaliden Osmanlı ülkesine büyük miktarda göç olmuştur. Gelen muhacirler imkân dâhilinde her türlü kolaylık sağlanarak ülkenin çeşitli yerlerinde iskân edilmişlerdir.


KAFKASYA VE TÜRKİSTAN

Kırım’ın doğusundaki Taman yarımadasından Bakû’ nün de üzerinde bulunduğu hazar denizinin batısındaki Apreşon yarımadasına kadar uzanan dağlık bölgeye Kafkasya denmektedir.

Osmanlı devleti’ nin Kafkasya üzerindeki politikası kendini daha çok Rusya ve İran üzerinde göstermektedir. Bu nedenle Osmanlı devleti’ nin bu devletlerle olan münasebetlerini ayrı bir şekilde irdelemek daha yararlı olacaktır.

1. Osmanlı Devleti – Rusya Münasebetleri:

1530’lu yıllara kadar Osmanlı devleti için bir tehlike teşkil etmeyen Rusya’ nın Kafkasya ya doğru ilerleyişinin en önemli iki adımı 1552’ de Kazan ve 1556 da Astrahan Türk hanlıklarını ele geçirmesidir. Kazan ve Astrahan ın düşmesinde kırım hanlığının fazla güçlenmesini istemeyen Osmanlı devleti’ nin Altınordu devletinden geriye kalan bu iki hanlığı himayesine almak isteyen Kırım Hanı Sahip Giray’ ı yeterince desteklememesi de etkili olmuştur. Rusya Kafkasya ile kendisi arasında engel teşkil eden bu iki Türk hanlığını ortadan kaldırdıktan sonra bu bölgede bir anda Osmanlı Devleti ile karşı karşıya kalmıştır. Böylece bölgedeki Osmanlı – İran çekişmesine Rusya’ da katılmaya başlamıştır.

Osmanlı devleti’ nin daha Fatih Sultan Mehmet zamanında Kırım ve Kuban bölgelerini ele geçirmiş olması (1475) Kafkasya politikalarında bir avantaj oluşturmuştur. Rusya’ nın Kafkasya’ ya doğrudan inişi 1720’ li yıllara denk gelmektedir. Bu tarihlerde İran ile anlaşarak hazar denizinin kuzey kıyılarını ve Bakû’ yü ele geçiren Rusların bu ilerleyişine karşı Osmanlı devleti de Gürcistan harekâtını genişleterek Gence Kirmanşah Hemedan Revan ve Tebriz’ i aldı. Rusya ile Osmanlı devleti arasında 1724’ te imzalanan İstanbul antlaşması ile önceden İran’ a ait olan bu yerler iki devlet arasında paylaştırıldı. Fakat bu durum aynı zamanda Rusya’ nın bölgedeki varlığını meşrulaştırmıştır.



Osmanlı devleti 1724’ te Kırım’ ın kaybından sonra Kafkasya ya daha fazla önem vermeye başlamıştır. 1780 – 84 yılları arasında Sogucak muhafızı olarak görev yapan Ferah Ali Paşa bölge halkını kazanma yolunda çok başarılı çalışmalar yapmış burada ilkel adetlerle yaşayan Çerkezlerin İslam dinine geçmelerini ve bu suretle devlete ısınmalarını sağlamıştır. Ferah Ali Paşa gayretlerinin meyvesini ise Osmanlı – Rus savaşı sırasında bölge kabilelerden gelen destek olarak almıştır. Ayrıca Ferah Ali Paşa bölgede Türk nüfusunu arttırmak için daha önce Kırım’ ın kuzey kesimlerinde yaşadıkları halde Rus yönetimine girmek istemeyen Nogayları kuzey Kafkasya’ ya yerleştirerek hem kontrol altına almış hem de Ruslara karşı bir koz olarak kullanmıştır.

Rusların en kolay ele geçirdikleri bölge ise Gürcistan olmuştur. Çoğunlukla Hıristiyan olmalarından dolayı Rusya ile samimi ilişkiler geliştirmişler ve bölgedeki Müslüman hanlıklar ise Osmanlı devleti ile birlikte hareket ederek gürcülere karşı mücadele etmişlerdir.

Kırım meselesinden dolayı Rusya’ yı her bakımdan sıkıştırmak amacında olan Osmanlı devleti Rusya’ ya karşı elinde her zaman büyük bir koz olan Dağıstan ahalisine 1787’ de Kutayis’li Mehmet Beğ’ i elçi olarak göndermiş ve Rusya’ ya karşı yapılacak savaşa katılmalarını istemiştir. Hatta bu durumun gerçekleştiğini Dağıstanlıların sefere katılmaları karşılığında maaşa bağlandıklarına dair elimize geçen belgelerdeki şu ifadelerden anlamaktayız “atıfetlü efendim hazretleri. Dağıstan ahâlisinden canib-i ordu-yu hümâyun’a dehalet etmiş olanların ma’aş ve ta’yinlerinin tesviyesine ve müteferri’atı hususuna da’ir hassa müşiri devletlü selim paşa hazretlerinin tevarüd eden tahriratı ve melfuf pusula devletlü serasker paşa hazretlerinin muhabereli bir kıt’a tezkiresiyle manzur-ı şevket- mevfur-ı cenab-ı cihan bani buyurulmak üzre arz u takdim kılındı. İş’ar-ı sipehsaları vechile bunlara rütbe ve hizmetlerine göre Erzurum eyaletinden teşkil olunacak asakir-i avniyye misillü ma’aş ve tayinat verilmesi muvafık-ı maslahat olacağından ol vechile tesviye-i muktezasının taraf-ı sipehdariye havalesi ve keyfiyetin maliye nezaret-i celilesine dahi bildirilmesi hakkında her ne vechile emr ü ferman-ı cenab-ı şehen-şahi müte’allık ve şeref-sudûr buyurulur ise ana göre hareket olunacağı beyaniyle tezkire-i senaveri terkimine ibtidar olundu efendim. Fî 28 Ş.sene (12)72” ¹

Rusya ise Kafkasları ele geçirme yolunun kabileler ile Osmanlı devleti arasındaki ittifakı bozmaktan geçtiğini anlamış olduğundan kabilelerin üzerine hücuma geçmiş ama ilk safhada pek başarılı olamamıştır.

1787-92 ve 1806-12 tarihleri arasında meydana gelen Osmanlı – Rus savaşları sonucunda da bölgede önemli değişiklikler olmamıştır. Rusya’ nın Kafkasya’ da yayılma çabaları Kafkas kavimlerinin bitmek tükenmek bir hırs ve azimle Ruslarla mücadele etmeleri Osmanlı devleti’ nin giderek azalan maddi desteği ve buna rağmen Kafkas kavimlerinin kendilerini Osmanlı tabiiyeti altında görmeye devam etmeleri yılların genel manzarasını teşkil eder. Bunlara karşılık Osmanlı devleti de bölgeden gelen heyet ve elçileri iyi karşılamış gönülleri hoş edilmiş manen destek sağlamış ve az bir miktarda olsa harçlık veya atiyye vererek günlük ihtiyaç ve masraflarını karşılamaya çalışmıştır.



¹BOA irade-i dâhiliye nr.22628 (belgenin Osmanlıca nüshası bk. ek–1)



XIX. yüzyıldan başlarından itibaren Rusya Kafkasya’ ya tam olarak yerleşmeye başlamıştır. Azerbaycan ve Dağıstan hanlıkları Rus istilasına karşı büyük bir dirençle karşı koymuşlardır ancak sonunda üstün Rus kuvvetlerine boyun eğmek zorunda kalmışlardır.

Osmanlı devleti Rus işgali ile birlikte vatanlarını terk etmek zorunda kalan Müslüman kabilelere kucak açmış ve ülkenin çeşitli bölgelerine yerleştirerek ihtiyaçlarının giderilmesine çalışılmıştır. Kendilerine gösterilen ilgiden hoşnut olan Kafkas muhacirleri zaman zaman devlete memnuniyetlerini bildirmişlerdir.

Kafkasya’ nın Rusya’ nın eline geçmesinin iyice kesinleştiği XIX. Yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı devleti bölgede önemli gördüğü yerlere şehbenderlikler açarak hem ticari ilişkilere girmiş hem de bu şehbenderlikler vasıtasıyla bölgeyi yakından izleme imkânı bulmuştur. Ayrıca bundan başka buradaki Müslümanlarla Osmanlı devleti arasında kültür bağları devam etmiş ve bu çerçeve içerisinde eğitim ilişkilerine önem verilerek bu bölgeden darülfünun ve darulmuallimin’ e öğrenci kabul edilmiştir. Kafkasya’ nın Müslüman ahalisi Osmanlı devleti için ilgi alanı olmuş bölge halkının karşılaştığı sıkıntı ve zorluklar Osmanlı devletinin gündeminde yer bulmuştur.

2. Osmanlı devleti – İran Münasebetleri:

Kafkasya özellikle Azerbaycan bölgesi XVI. Yüzyıldan itibaren Osmanlı ve İran devletlerinin mücadele alanı olmuş ve bu iki devlet arasında sürekli el değiştirmiştir. Osmanlı devleti’ nin bölgeye açtığı seferler Safevi Devletinin yıkılışına (1737) kadar sürüp gitmiştir. Bu seferlerin açılmasında Safevilerin bölgede sürekli mezhep ayrımını kışkırtmaları ve Osmanlı aleyhtarlığını yaymaya çalışmaları ayrıca yöre halkının Osmanlı devletine yaptıkları şikâyetler etkili olmuştur.

Mezhep propagandası şeklinde kendini gösteren ve Osmanlıyı uzun yıllar uğraştıran safevi Şiiciliğinin temelleri 1334’ te atılmıştır. Safeviyye tarikatı* olarak adlandırılan bu hareket Akkoyunlu devleti’ nin Şah İsmail tarafından yıkılmasından sonra daha da güçlenmiştir. Safeviler döneminde Azerbaycan’ da hemen hepsi Şii olmak üzere Avşar Dulgadurlu Cevanşir Ahıska gibi birçok Türkmen boyu yer almaktaydı. Safevilerin başkentlerini İsfahan’ a nakletmelerinden sonra çok fazla güvendikleri bu Türkmenleri orta ve güney İran’ a hatta Özbeklere karşı kullanmak üzere horasan’ a götürdükleri görülmektedir. Şah İsmail yönetimi altındaki bu Türkmen boylarına çok önemli mevkiler vermiştir.

Osmanlı – İran ilişkileri Türk yüzyılı olarak adlandırılan XVI. Yüzyılda yoğunlaşmaya başlamış ve yine bu dönemde orta Asya daki diğer Türk teşekkülleriyle ilişkiler aktif hale gelmiştir.


* Safeviyye tarikatı; Akkoyunlular zamanında Erdebil civarında yaşayan ve Sünni olan şeyh Safiyyüddin Erdebilî ve müridleri tarafından kurulmuştur. Erdebilî’ nin1334’ te ölmesinden sonra kurduğu safeviyye tarikatı bir süre daha Sünni özelliğini korumuş fakat Erdebilî’ nin torunu Hoca Ali zamanında Şiiliğe meyletmiştir. Hoca Ali Timur ile kurduğu iyi ilişkiler sonucu Anadolu’ nun Türkmen ahalisi üzerinde de önemli rol oynamıştır. Tarikatın tamamen siyasi bir özellik kazanması ise hoca ali’ nin torunu Şeyh Cüneyt zamanında olmuştur. Şeyh Cüneyt’ in propagandasını en iyi devam ettiren Şah İsmail olmuştur. Şah İsmail Anadolu Türkmenlerini de yanına alarak akkoyunlu hâkimiyetini devirip sasani devletinin temellerini atmıştır.

Osmanlı devleti kendileri için her zaman büyük bir rakip olarak gördükleri Safevilerle devamlı mücadele halinde olmuşlardır. Bu yüzden Osmanlı orduları sık sık Azerbaycan’ a girmek zorunda kalmışlardır. Azerbaycan Safeviler tarafından Osmanlı devletine karşı bir üs propaganda merkezi olarak kullanılmıştır. Safevi devleti Türkmenleri kullanarak Kızılbaşlık (Şiilik) propagandası yapmayı devlet politikası haline getirmiştir. Safevilerin sürekli mezhep kışkırtıcılığı ve ayrımı yapmaları ve yöre halkının şikâyetleri Osmanlı devletini Safeviler üzerine sefer yapmaya mecbur etmiştir. Azerbaycan bu yüzden Osmanlı ve Safevi devletleri arasında sürekli yer değiştirmiştir.

Azerbaycan üzerinde Osmanlı ve Safevi - Türk devletleri arasındaki mücadelenin tarihi gelişimi ana hatlarıyla şöyledir:

· Yavuz Sultan Selim 1514’ te Tebriz’ i ele geçirdikten sonra buradaki Safevi hazinesini ve bazı sanatkarları İstanbul’ a sevk ederek geri çekilmiştir.
· İbrahim Paşa Yavuz’ un geri çekilmesiyle Safevilere geçen 1534’ te Tebriz’ i tekrar almış ve Kanuni Irakeyn seferinde bütün Azerbaycan’ ı fethetmiş fakat kışın Azerbaycan’ da kalmayı uygun bulmayarak İstanbul’ a dönmüş böylece Tebriz tekrar Safevilerin eline geçmiştir.
· 1548’ de Kanuni Tebriz’ i bir kere daha fethetmiştir.
· 1549’ da Erzurum’ a kadar giden Kanuni Vezir Ahmet Paşa’ yı Gürcistan üzerine göndermiştir.
· 1554’ te Osmanlı ordusunun Macaristan da bulunmasından faydalanan Tahmasb’ ın doğu Anadolu’ ya saldırmasına karşılık olmak üzere Osmanlı devleti de Nahçıvan Revan ve Karabağ’ı tahrib edip Erzurum’ a çekilmişlerdir.
· 1555’ te Osmanlı ile safevi arasında Amasya antlaşması yapılmış ve bu devletin Azerbaycan üzerindeki hakkı kabul edilmiştir.

Kanuni sultan Süleyman’ ın bütün bu seferlerin sonunda esas elde etmek istediği sonuç Azerbaycan’ da Sünni Şirvanşahlar egemenliğini tekrar kurmaktı. Ancak savaşların fazla uzaması ve Osmanlı devleti’ in batıda da birçok meselesi bulunmasından dolayı bu emel gerçekleşememiş ve Amasya antlaşması ile Azerbaycan’ ın birçok yerleri Safeviler’e terk edilmiştir.

· III. Murat zamanında 1578 seferi ile bütün Azerbaycan tekrar Osmanlı hâkimiyeti altına alınmıştır. Bu seferin açılmasında Safevilere karşı ayaklanan Şirvan Dağıstan ve Tiflis hanlıklarının yardım isteği etkili olmuş; bölgeye gönderilen lala Mustafa paşa bütün güney Kafkasya’ yı ele geçirmiştir.
· 1585’ de Özdemiroğlu Osman Paşa’ nın Tebriz’ i ele geçirmesiyle bütün Azerbaycan Osmanlı yönetimi altına alınmıştır. Şirvan valisi Özdemiroğlu Osman paşa ile halefi Ferhat paşa’ nın başarılı faaliyetleri Azerbaycan’ ın fethinde çok önemli rol oynamıştır. Kırım hanlığı ve Nogaylar da bölgedeki Osmanlı faaliyetlerine yardımcı olmuş ve büyük katkılar sağlamışlardır. Özellikle Özdemiroğlu’ nun bölgenin fethindeki gayret ve başarısı İstanbul’ da takdir görmüş ve Özdemiroğlu bu başarısından dolayı sadrazam yapılmıştır.





Osmanlı devleti’ nin bu yıllarda esas maksadı bölgede kalıcı olmak suretiyle Safevilerin Azerbaycan’ ı Osmanlı aleyhine bir propaganda merkezi haline getirilmesini önlemektir.


· Bir yandan Osmanlılar bir yandan orta Asya’ daki Özbek devleti tarafından Sünni kıskaca alınan Safeviler Osmanlılar ile anlaşma yapmak zorunda kalmışlar ve 1590 yılında iki devlet arasında anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Şirvan Şeki ve Karabağ Osmanlı’ da kalmıştır. Safeviler bu anlaşmadan sonra içerde ayaklanan emirler konusunu ve Özbek meselesini halletmişler Osmanlı baskısından kurtulmak içinde başkentlerini Kazvin’ den İsfahan’ a taşımışlardır.
· Anadolu’ da ortaya çıkan celali isyanları ile Osmanlı devletinin buradaki egemenliği sarsılmış ve bundan faydalanan Şah Abbas 1603’ te Azerbaycan’ ı tekrar ele geçirmiştir.
· 1605 yılında şark seraskeri Çagalazade Sinan Paşa’ nın Azerbaycan’ ı geri alma teşebbüsü başarılı olamamış ve Urmiye gölü civarındaki savaş yenilgi ile sonuçlanmıştır. Şah Abbas Erdebil Gence Şirvan’ ı ele geçirerek zaman zaman da celali isyanlarına yardımcı olmuştur.
· 1610 yılında Kuyucu Murat Paşa İran üzerine sefere gönderilmiş iki ordu Tebriz yakınlarında karşı karşıya gelmiş ancak şah Abbas’ ın teklifi ile savaş olmadan İran’ dan yıllık bir vergi alınması kabul edilerek ordu geri çekilmiştir. Fakat bu vergi sadece bir kere verilmiş ve Şah Abbas taahhüdü yerine getirmeyi reddetmiştir.
· Bu hadiselerden başka İran’ a elçi olarak gönderilen incili çavuş’un iki sene boyu İran’ da tutulması kırım hanının teşviki ve Dağıstan ile Şirvan halklarının şikâyetleri ile İran üzerine 1617’ de bir sefer daha açılmış fakat beklenen sonuçlar bu defa da alınamayınca serab antlaşması imzalanmıştır. (1618) Bu antlaşmada Amasya antlaşmasında belirlenen sınırların muhafaza edileceği ve İran’ ın yıllık vergi konusundaki taahhüdünü yerine getirip Dağıstan bölgesine da saldırmayacağı hususları yer almaktaydı.
· 1635’ te IV. Murat Abaza isyanına yardım ettikleri için Safevileri cezalandırmak amacıyla Revan ve Tebriz’ e sefer düzenlemiş ve buraları tahrib ettikten sonra geri dönmüştür. IV. murat dönemindeki önemli bir hadise de iran ile Türkiye’ nin bu günkü sınırlarını belirleyen Kasr-ı şirin antlaşmasının 1639 tarihinde imzalanmasıdır. Bu antlaşmaya göre ırak-ı acem Osmanlı devletinde revan bölgesi ise İran’ da kalıyordu. Her iki devletinde daha sonra elden çıkardığı topraklar hariç bu günkü İran Türkiye sınırı bu antlaşmada belirlendiği şekliyle muhafaza edilmektedir.
· III. Ahmet döneminde 1714 yılında yine Şirvan ve Dağıstan halklarının isteği üzerine Safevilerin mezhep kışkırtıcılığı politikasına son vermek amacıyla bölgeye sefer düzenlenerek Revan ve Karabağ ilhak edilmiş Tiflis ve Şamahi’ ya valiler tayin olunmuştur.
· İran’ daki Safevi yönetimi bu dönemde yaklaşık 30 senedir devam eden çeşitli karışıklıklarla uğraşmış bu zaman zarfında ülkenin her tarafında isyanlar baş göstermiştir. Bu isyanlar neticesinde doğu Afgan Türkleri Kandehar’ ı ele geçirip bir hükümet kurmuşlar ve Safevi yönetimini rahatsız etmeye başlamışlardır. Batıda ise Şirvan’ ın Sünni ahalisi İran yönetimi için devamlı bir huzursuzluk kaynağı olmuştur.

İran’ da bu karışıklıklar meydana gelirken Rusya’ da 1720’ den sonra Hazar Denizi kıyılarını ele geçirmeye başlamıştı. Osmanlı devleti ise Rusya’ nın Osmanlı devleti’ nin doğu sınırlarını çembere alması anlamına gelen bu gelişmeden rahatsız olarak 1722 yılında Azerbaycan üzerine sefer düzenlemiş ve Köprülü Ahmet Paşa tarafından Tebriz Revan Gence Erdebil ve Karabağ ele geçirilmiştir.
Nadir Şah Döneminde Osmanlı-İran ilişkileri:

İran’ı karışık dönemden çıkaran ve bölge üzerinde eski nüfuzunu sağlayan kişi Nadir Şah’ tır. Avşar Türkmenlerinden olan Nadir Şah’ ın Azerbaycan tarihinde önemli bir yeri vardır. Esas adı Nadir Ali olan Nadir Şah bu dönemde İran’ da hakimiyet kurmuş olan Afganlı Eşref Han’ ı devirip düzeni yeniden sağlamayı başarmıştır.
.
Nadir o zamanki İran Şahı Tahmasb’ ın zayıf bir kişiliğe sahip olmasından da istifade ederek temayüz etmiştir. Safevi devleti’ nin düşmanlarıyla yaptığı birçok mücadelede önemli birçok başarılar elde etmiş ve Şah Tahmasb tarafından horasan Mazenderan Yezd Kirman ve Sistan valisi olarak tayin edilmiştir. Gücü ve önemi giderek artan Nadir Azerbaycan ahalisini Osmanlı devleti aleyhinde kışkırtmış ve İstanbul’ a elçiler göndererek Osmanlı’ nın elinde bulunan İran’ a ait olduğunu iddia ettiği yerleri geri istemiştir. Bu isteğinin cevabının gelmesini bile beklemeden taarruza geçerek Nihavend Hemedan ve Tebriz’ i işgal etmiştir. Bu dönemde Nadir Şah’ ın devlet içinde devlet gibi hareket ettiği Şah Tahmasb ‘ ı pek dikkate almadığı görülmektedir. Osmanlı devleti’ nin içerde yaşadığı karışıklıklarda Nadir’ in başarılarına katkıda bulunmuştur.

Nadir’ in bu hadiselerden sonra Afgan meselesi ile uğraşmak için Herat tarafına gitmesinden faydalanarak İran’ da otoritesini kurmaya çalışan Şah Tahmasb 1731 yılında Revan’ ı iki defa muhasara ettiyse de her ikisinde de yenilgiye uğramıştır. Azerbaycan dan vazgeçmek niyetinde olmayan ve o sıralarda Patrona Halil isyanından kaynaklanan iç karışıklıkları atlatmış olan Osmanlı devleti ise aynı yıl Hekimoğlu Ali Paşa komutasındaki bir ordu ile bölgeye sefer düzenlemiştir. Bu sefer sırasında Osmanlı ordusuna yardımcı olması için Şirvan hanına’ da bir name-yi hümayun gönderilmiştir. Sefer sonunda Tebriz geri alınmıştır. İran’ ın Osmanlı karşısında uğradığı bu kayıplar Nadir’ e Şah Tahmasb karşısında yeni kozlar vermiş bu kayıpları kabul etmeyen Nadir savaş için yeniden hazırlıklara başlarken Şah Tahmasb’ ı da tahttan indirerek yerine henüz daha 1 yaşında bile olmayan oğlu III. Abbas’ ı geçirmiştir. Bu şekilde ülkenin yönetimi doğrudan Nadir’ in eline geçmiştir.

Fakat Osmanlı devleti bu sefer sonunda Tebriz’ i ele geçirmiş olmasına rağmen 1732 yılında imzalanan antlaşma ile iki devlet arasında Aras nehri sınır olarak kabul edilmiş ve Şirvan bölgesi Osmanlı devletinde kalırken Tebriz İran’ a bırakılmıştır. Tebriz aynı yıl Van valisi Rüstem Paşa tarafından tekrar alınmış fakat Nadir 1734’ te Tebriz’ i ve hatta Şirvan’ ı geri almaya muvaffak olmuştur. Nadir Tebriz’ in ele geçirilmesinden sonra Azerbaycan üzerine sefere çıkmış Osmanlıların vali tayin ettiği Gazi Kumuk hâkimi Sürbay üzerine yürümüş ve sonra da Gence önlerine gelmiştir. Bu seferin sonunda gence Tiflis ve Revan Nadir’ in eline geçmiştir. Nadir Azerbaycan’ ı ele geçirdiyse de Dağıstan’ da otorite kuramamıştır.

Nadir elde ettiği bu başarılardan sonra 8 Mart 1736 tarihinde doğrudan İran tahtına oturmuştur. Daha sonra 1741 de Dağıstan üzerine bir kez daha sefere çıkmış Dağıstan hâkimi olan Şembale Karakaytak hâkimi Usumi’ ye ve Gazi Kumuk hâkimi Sürbay’ a baş eğdirmiş fakat yine de Dağıstan üzerinde istediği hâkimiyeti kuramamıştır. Bu arada Ruslar da Nadir Şah’ a karşı tedbir almaya devam etmişlerdir.

Nadir şahın üzerinde en çok durduğu konulardan biri de Caferiliğin beşinci mezhep olarak kabul edilmesini sağlamak idi.Fakat Osmanlı devleti kimi isteklerini zaman zaman kabul etmekten çekinmediği nadir şah’ a bu konuda taviz vermemiştir.

Daha önceki dönemler de olduğu gibi III. Ahmet ve I. Mahmut zamanlarında da Azerbaycan’ ın kesin olarak ele geçirilmesi Osmanlıların ana siyaseti olmuş fakat burası üzerinde büyük hesapları ve çıkarları olan Rusya ve özellikle Nadir Şah’ ın başarılı yönetimi altındaki İran Osmanlı devletinin bu hedefe ulaşmasına mani olmuşlardır.

Azerbaycan da küçük hanların ortaya çıkması Nadir Şah’ ın ölümünden sonra olmuştur. Bu dönemde siyasi ortamın iyice karışması İran’ ın Nadir Şah’ın ölümüyle Azerbaycan üzerindeki etkisinin azalması Osmanlı devletinin birçok değişik sebep yüzünden artık Azerbaycan ile ilgilenememesi ve daha sonraki yıllarda burası bütünüyle işgal edecek olan Rusya’ nın henüz bölgeye tam olarak yerleşmemiş olması ve ayrıca bölgedeki tarihi etnik siyasi kültürel ve coğrafi şartlar yüzünden Azerbaycan da bir birlik bulunmaması ömürleri yaklaşık 50 sene kadar olacak olan Azerbaycan Türk hanlıklarının doğmasına sebep olmuştur.

3. Osmanlı – Özbek ilişkileri:

Kanuni sultan Süleyman devrinin başlarında Osmanlı-İran savaşları tekrar canlanmıştır. Bunun sebebi ise Safevilerin giderek arttırdıkları mezhep propagandaları ve Osmanlı topraklarını sürekli işgal etmeleridir. Ayrıca öteden beri Türkistan’ da bulunan Özbek hanları İran’ da hüküm süren Safevi şahları ile sürekli savaş halinde bulunmuşlardır. Bu nedenle bu dönemde daha çok batı ile ilgilenen kanuni rotasını doğuya çevirmek zorunda kalmıştır. Bu rota değişikliğinde etkili olan diğer bir sebep ise Türkistan’ da ki bu hanlıkların ortak düşmana karşı Osmanlı devletinden yardım istemeleri olmuştur.

Kanuni Sultan Süleyman ancak 1533’ te Avusturya ile yaptığı barış antlaşmasının sonunda doğuya yönelebilmiştir. İran’ın Anadolu ve Türkistan cephelerindeki bu düşmanca faaliyetleri Osmanlı devleti ile Türkistan’ da ki Özbek hanlarını birlikte hareket etmeye sevk etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ a; İran’ a karşı yardım istemek ve savaşa teşvik etmek amacı ile 1534 yılında Ubeydullah Han’ dan 1540’ da da Abdullatif Han’ dan birer mektup gelmiştir.¹ İşte bu mektuplar da Kanuni Sultan Süleyman’ ın Irakeyn seferine çıkmasında önemli birer etken olmuştur.

Diğer Türk devletleri gibi Özbekler de Osmanlı devleti’ ni hemen her olaydan haberdar etmişler ve sürekli diyalog kurmuşlardır. Osmanlı – Özbek ilişkileri kanuni sultan Süleyman’ın Nahçıvan seferi sırasında daha da kuvvetlenmiştir. Bu sırada Şah Tahmasb Erzurum’ a kadar yağma hareketine girişmiş bir yandan da Avrupa’ da Osmanlı devleti aleyhine müttefik aramaya başlamış ve Osmanlı devletinin iftarlarına kulak bile asmamıştır. Bunun üzerine doğuda kendine müttefik bulan Osmanlı devleti Özbek hükümdarı Abdüllatif han’ a üçyüz yeniçeri ile top ve topçu yollamıştır.² Fakat bu silah yardımı daha çok Özbek hanlığındaki taht mücadelelerinde kullanılmış asıl amaca ulaşılamamıştır. Bu nedenle Osmanlı devleti Özbek ilişkileri zamanla sekteye uğramaya başlamış ve bu durum Safevi ve Osmanlı arasında yapılan Amasya anlaşmasıyla tamamen son bulmuştur. Amasya antlaşması İran ve Osmanlı ilişkilerini düzeltirken Osmanlı –Özbek ilişkilerine son vermiştir. Özbek hanlığı İran’ a karşı her zaman Osmanlı’ dan yardım istemiş fakat Osmanlı devleti Özbek topraklarının İran tarafından işgaline göz yummayacaklarını belirtmekle birlikte anlaşmanın şartlarından da taviz vermemiştir.


¹ İsmail Hakkı Uzunçarşılı Osmanlı tarihi 3. cilt 2.kısım TTK yayınları Ankara 1954 s. 253

² Uzunçarşılı Osmanlı tarihi s.254
Genel itibariyle Kanuni’ nin doğu ile ilgilenmediği daha çok batıya (Macaristan) yöneldiği konusunda görüşler olmakla birlikte bu dönemde Türkistan’ da bulunan hanlıkların taht mücadelesi ve iç savaş halinde olmasından dolayı Osmanlı devleti’ nin İran’ a karşı mücadeleleri sonuçsuz kalmıştır. Doğudaki hanlıklarla yapılan ittifaklar da daha çok İran aleyhinde olmuş fakat karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı politikalar izlendiği için başarılı sonuçlar elde edinilememiştir.

4. Osmanlı devleti – Türkistan hanlıkları arasındaki ilişkiler:

Türk tarihinin çok önemli bir bölgesi olan Türkistan toprakları batıda Hazar kuzeyde Ural Dağları ve Sibirya güneyde Hindukuş Dağları ve doğuda da Altay dağları ile çevrilidir. Orta Asya diye adlandırılan Türkistan topraklarında yer alan Buhara Hanlığı Hokand Hanlığı Hive Hanlığı ve Kaşgar Hanlığı Osmanlı devleti’ nin ilişkide bulunduğu dört Türk devletidir.**

Tükistan Hanlıkları devamlı surette Osmanlı devleti ile iyi ilişkiler içinde olmaya gayret etmişlerdir. Osmanlı devleti tarafından tanınmış olmak bu devletler için bir meşruiyet nedeni iktidarlarını sağlamlaştırma ve komşularına kendilerini kabul ettirme vesilesi olarak kabul ediliyordu.

Bu hanlıklar ile Osmanlı devleti arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde Rusya ve İran’ın büyük ölçüde etkisi olmuştur. Rusya’nın 1552’ de Kazan ve 1556’ da Astrahan Türk hanlıklarını 1557’ de de Başkurt topraklarını işgali ve Kazak Kırgız bozkırlarını ele geçirme gayretleri neticesinde nihai niyetinin bütün Türkistan’ ı işgal etmek olduğu anlaşıldığından buna karşı hanlıklar Osmanlı devleti’ nin kendilerine en yakın ve en uygun müttefik olarak görmüşlerdir. Zira hanlıklar mezhep farklılığı yüzünden İran’ a karşı hiçbir yakınlık hissetmemişlerdir.

Türkistan hanlıkları ile Osmanlı devleti arasındaki ilişkiler genellikle harici düşmanlara karşı bazı hassas dengeler göz önünde bulundurularak gelişirken hanlıkların kendi aralarındaki sorunlarda bitmemiştir.

İlk kurulan devletin Buhara Hanlığı olması ve diğerlerinin sonradan ortaya çıkması yüzünden Buhara Hanlığı komşularına iyi gözle bakmamıştır. Sonradan kurulan Hive ve Hokand Hanlıkları ise Buhara Devleti’ nin kendilerine bakış tarzını bildiklerinden dolayı kendi varlıklarını meşrulaştırmak için Osmanlı Devleti' ne kendilerini kabul ettirme çabası içine girmişlerdir. Buna karşı Osmanlı devleti’ nin ise buhara’ dan ikiyüz sene sonra kurulmuş olan ve Deşt-i Kıpçak ve Kazgan-ı Zemin diye de adlandırılan Hokand Hanlığı’ na önceleri pek sıcak yaklaşmadığı görülmektedir. Ancak Osmanlı- Hokand ilişkilerinin daha sonraki yıllarda düzeldiği görülmektedir. Fakat her şeye rağmen Osmanlı devleti’ nin orta Asya’ da ki esas muhatabı buhara hanlığı olmuştur. Buhara hanı’ na “Özbek hanı” ve “ Türkistan ve turan hâkimi” denilmesi de bunu göstermektedir.

Türkistan hanlıkları ile süregelen karşılıklı hediyeleşme ve dostluk ilişkileri sonucunda osmanlı devleti bu ülkeler üzerinde nüfuz sahibi olmuştur.


** Buhara hive ve hokand hanlıkları şimdiki bağımsız Türkmenistan Özbekistan Kırgızistan ve Tacikistan cumhuriyetlerinin bulunduğu geniş bölge ile Kazakistan cumhuriyeti’ nin bir kısım güney toprakları üzerinde kurulmuşlardı. Kaşgar hanlığı’ nın bulunduğu bölgede ise şu anda Çin halk cumhuriyeti’ ne bağlı Uygur özerk bölgesi yer almaktadır.
Osmanlı devleti ile Türkistan Hanlıkları arasındaki coğrafi uzaklığın da ilişkilerin düzeyinde etkili olduğu görülmektedir. 1866’ da Buhara Rusların işgaline uğramaya başladığı zaman yardım almak için Osmanlı devleti’ ne müracaat edilmiş fakat Osmanlı devleti tarafından mesafenin çok uzak olduğu belirtilerek Rusya ile mümkün olduğu kadar az zararlı bir anlaşma yapılmasına çalışılması tavsiyesi edilmiştir.1870’ te Rus işgaline uğrayan Hive Hanlığına da benzer tavsiyelerde bulunulmakla yetinilmiştir.

Türkistan hanlıkları’ nın Rus ve Çin hâkimiyetine girmesinden sonra ilişkiler diplomatik düzeyden ziyade Rus hâkimiyetinde kalan Müslüman ahaliden haber almak ve onların bazı ihtiyaçlarını karşılamak şekline dönüşmüştür. Bu doğrultuda Türkistan Müslümanlarının kur’an-ı kerim alfabe vs. dini ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanması için çeşitli heyet araç gereç ve malzeme gönderilmiştir. Ayrıca bölgeden gelen istekliler darülfünun ve darülmuallimin’ e öğrenci olarak kabul edilmişlerdir.

1905 ihtilalinden sonra Türkistan’ da yayılmaya başlayan Türkçülük – İslamcılık akımları neticesinde Türkiye’ ye karşı büyük bir sempati duyulmaya başlanmıştır. Osmanlı Ordularının I. Dünya Savaşı’ ndaki başarıları Türkistan’ da büyük bir ilgi ve heyecanla takip edilmiştir.


5. Don – Volga (Ten – idil) kanal projesi:

Osmanlı imparatoru II. Selim tarafından Don ve Volga nehirlerinin birleştirilmesi için yapılması planlanan kanal projesidir. Kanalın açılmasındaki gerekçeler ise;
  • Kefe gümrüğünün stratejik bir öneme sahip olması.
  • İran’ın Avrupalı devletlerle olan ittifakını ve şii propagandalarını engellemek.
  • İran ve Rusya’ ya karşı Orta Asya’ da ki Sünni hükümetlerle anlaşmak.
  • Gürcistan İran ve kuzey Kafkasya üzerine yapılacak bir seferde askerin zahire vesair levazımın kolayca nakli için emin ve kestirme yol bulmak.
  • Hac yollarının güvenliğini sağlamak.
Sokullu Mehmet Paşa şıkk-ı sani defterdarı Kasım Bey’ i beylerleri yaparak kanal çalışmasının başlatılmasını sağlamıştır.1569 ağustos’ unda Kefe Beyi Kasım Paşa tarafından çalışmalara başlanmış bu faaliyet neticesinde iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazılmıştır. Fakat bu faaliyetten Osmanlı’ nın kendisine olan ihtiyacınızın azalacağı endişesi taşıyan Devlet Giray Han’ ın el altından propaganda yaptırması sebebiyle amele ve asker arasında hoşnutsuzluk baş göstermiştir.

Rusya’ nın bu projeyi engellemek için yaptığı saldırılar Kırım Hanı’ nın projeyi istememesi ve asker yetersizliği bu projenin gerçekleşmesini engellemiş ve proje gerçekleştirilememiştir.¹




ALINTILAR:

¹ İsmail hakkı uzunçarşılı Osmanlı tarihi3.cilt I. Kısım TTK yayınları Ankara 2003 s.33


BİBLİYOGRAFYA


  • AFYONCU Erhan Sorularla Osmanlı İmparatorluğuIIKanuni Sultan Süleyman Dönemi Yeditepe yayınevi İstanbul 2005
  • BOA Osmanlı Belgelerinde Azerbaycan Türk hanlıkları I.kısım(1578-1914) yayın no:4 Ankara
  • BOA Osmanlı Belgelerinde Kafkasya-Kırım- Türkistan Ankara 1993
  • UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı Osmanlı tarihi3.cilt I. kısım TTK yayınları Ankara 2003
  • UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı Osmanlı tarihi3.cilt II. kısım TTK yayınları Ankara 1954
  • UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı Osmanlı tarihi4.cilt II. Kısım TTK yayınları Ankara 1959


· SEMA NUR SARIL
ANK.ÜNV.TARİH BÖLÜMÜ/OSMANLI TARİHİ DERSİ SEMİNER ÖDEVİ' DİR.
Türkleri ancak öldürebilirsiniz ama asla yenemezsiniz  
  Image Hosted by ImageShack.us
By turksraider at 2008-10-26
 
TurksRaider!!!!!!!!  
   
Bugün 1 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol